26 Mart 2009 Perşembe

HÜZÜN

Bir günü daha bitiremedi hüzün tutsağı kız..
Sevgiyi içinde dev gibi büyütüp sığdıramadığı zamanlarda ufacık kalbine,
zannederdi ki;
eğer bir gün verebilirse bu kocaman sevgiyi başkasına tüm güçlükleri yenecek,
herşeyin üstesinden gelebilecek;
fakat yanıldı hüzün tutsağı kız;
daha da yaktı canını sevebilmek, daha da güçleşti gülümseyebilmek..



Bir günü daha bitiremedi hüzün tutsağı kız..
Tutunamadı yaşamaya,
öylece asılı kaldı neresinde olduğunu bilmediği zamanın ucunda.
Sevgiye tutunurum zannetti, yanıldı;
gerçek denen sert kayaya çarptı,
kırıldı kocaman sevgileri sığdırdığı ufacık kalbi,
darmadağın oldu hüzün tutsağı kız..



Bir günü daha bitiemedi hüzün tutsağı kız..
Sevmek denen şeyi bekledi uzun yalnızlıklar boyu,
kimi zaman buldum sandı, yanıldığını anlamasındandı çektiği acıların çoğu.
Umutsuzluklar doldu o minnacık ama kocaman kalbine, hüzünler boğdu..
Oturup kendi dünyasının penceresine gelecek olan baharı bekledi... bekledi...
Yeşile dönmedi dünya, çiçeğe durmadı sevgi..
Aslında hep bir sonbaharı seyretti...
Mahzunluğu bundandı...


( Nenem için)
Bir günü daha bitiremedi hüzün tutsağı kız..
Hayat madalyonun öteki yüzünü gösterdi,
ölümün acı tadına vardı hüzün tutsağı kız.
Sıcak bir gülümsemeye benzemiyordu ölüm..
Acısı gözlerinden aktı, yüreğine damladı..
Zaman bazı durumlarda affetmiyormuş pişmanlıkları,
keşke demeleri..
Sevgileri söylemeye daha vakit var derken uçup gidiyormuş zaman..
Aslında zaman hiç yokmuş;
sırasında yapmak gerekmiş her şeyi,
aslında zaman hiç yokmuş;
kendini avutmuş ihmalkarlıklarına bahane bulabilmek için,
kendini çocuk gibi kandırmak için..
Şimdi düşünüyor:
Hayat boş mu,
yoksa her anı yaşamaya değer mi diye..
Ama içinden yaşamak gelmiyor..
Zaman rüzgar gibiydi;
bazen meltem gibi okşar, bazen fırtınalar koparırdı;
yapraklar üşürdü, yapraklar düşerdi..
Bütün yapraklar düştü asırlık bir çınar devrildi içinde,
ölümü tanıdı hüzün tutsağı kız..

24 Mart 2009 Salı

SAKURA ZAMANI

Japonlar kiraz çiçeğine sakura diyorlarmış, adına festivaller düzenleyip, besteler yapıyorlarmış...

Haksız da değiller.. Bu güzellikler karşısında kayıtsız kalmak mümkün mü sizce?

Aynı zamanda Samuray'ları narin ve kısa ömürlü sakurayla özdeşleştirirlermiş...

''kiraz çiçeği solana dek ağaçta kalmaz, en güzel döneminde ağaçtan düşer, Samuray'ın savaşta öleceğini düşlemesi gibi..''
(National geographic)















20 Mart 2009 Cuma

ŞİMDİ KÜÇÜK MOTİFLERİZ BÜYÜYÜNCE TATLI BİR KIZIN YATAĞINI SÜSLEYECEĞİZ

Işığını bir türlü ayarlayamadım:((
Küçük yeğenime doğumgününde hediye edeceğim yatak örtüsünün motifleri bunlar.. bir aydan daha kısa bir süre kaldı bakalım bitirebilecek miyim?

19 Mart 2009 Perşembe

GECİKTİM FARKINDAYIM

kış bitiyor ben çorap tarifini yeni yazıyorum geciktim farkındayım, olsun siz de seneye hazırlık yaparsınız:)


60 ilmek atıp her şişte 15 ilmek olacak şekilde ilmekleri şişlere dağıtıyoruz.


10 sıra lastik örüp dilediğimiz uzunluğa getiriyoruz.



topuk kısmına başlarken ilmeklerin yarısını (yani 30 ilmek) 30 sıra örüyoruz.






31. sırada 19 ilmek örüp 20. ilmeği iki ilmek birden alıyoruz geriye dönüp 9 ilmek örüyoruz 10. ilmeği iki ilmek alıyoruz tekrar geri dönüp 11. ve 12. ilmeği beraber örüyoruz. bu şekilde ilmek sayımız 20 olana kadar devam ediyoruz.



topuk dönüşümüzü yapmış olduk.

bir sıra yüz ördükten sonra sıranın sonuna geldiğimizde yan taraftan şişe 15 ilmek alıyoruz. şimdiye kadar şişte beklettiğimiz 30 ilmeği örüyoruz. topuğun diğer tarafına geçmiş oluyoruz.




15 ilmek daha şişe alıyoruz böylece toplamda 80 ilmeğimiz oluyor.



her iki sırada bir iki yandan birer ilmek eksilterek başlangıç sayımız olan 60'a ulaşıyoruz.








ayağımızın uzunluğuna göre örüp..






burun eksiltmelerini yaparak bitiriyoruz.













ve güle güle sıcacık giyiyoruz:)




bu da pembesi..








DUT İPTEN FULAR

Kışın soğuk günleri bitti havalar yumuşadı tam fular zamanı.. hem yapması da kolay, yarım saatte hazır.. şimdiden güle güle kullanın..

IŞILTILI PATİK

Klasik yedi motiften oluşan patiği simli iple ördüm..









18 Mart 2009 Çarşamba

ŞEHİTLERİMİZE SAYGIYLA, HÜRMETLE, MİNNETLE, DUAYLA.. ÇANAKKALE ZAFERİMİZ KUTLU OLSUN..



ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir?

Var mı ki dünyâda eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'

Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,

Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,

Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.


Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.


Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;

'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.

Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?

'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.

'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,

Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...

Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

17 Mart 2009 Salı

GÖKKUŞAĞI ATKI

biraz aşağıdaki hırkanın artan yünleriyle yaptım, iyi ki de yapmışım bayram şekeri gibi oldu çok hoşuma gitti:)









16 Mart 2009 Pazartesi

SAKALLI ETOL

Sakallı ip ve kurdela ip birleşiminden ortaya çıkan kolay ve şık bir etol modeli..
Yapmak isteyenler için kısaca tarif edeyim..
kullanacağımız malzemeler:
sakallı ip
lif ipi
kurdela ip
7 no. şiş
3.5 no. şiş
yapılışı:
sakallı iple 110 ilmek başlayıp 12 sıra örüyoruz, 13. sırada kurdela ipe geçiyoruz , kurdela ipin ilk sırasında aralardan toplam 10 ilmek eksiltiyoruz. (bunu kurdela ipe her geçişimizde yapıyoruz) onu da 12 sıra örüp tekrar sakallı ipe geçiyoruz. 4 tane sakallı ip çizgisi olduğunda bitiriyoruz. (ilmek sayımız 80'e düşmüş oluyor) sonra yan taraftan ilmek alıyoruz (bu sefer şiş numaramız 3.5) ilmek alırken sakallı ip kısmından 3'er kurdela ip kısmından 1'er ilmek alıyoruz, toplam 15 ilmek. iki sırada bir ilmek sayısını yarı yarıya düşürüp 4 ilmek kaldığında bitiriyoruz. aynı işlemi diğer tarafta da tekrarlıyoruz. etolümüz güzel bir broşla kullanıma hazır oluyor..

MODEL ESKİ, HIRKA YENİ

bu modeli 8 yıl önce burda dergisinde görmüştüm orda erkek süveteri olarak yayınlamışlardı, ben hırkaya uyarlayıp yaptım ve yıllarca severek giydim iki sene önce aynı modeli kızkardeşime ördüm, sonra diğerine, sonra diğerine derken küçük yeğenim ve arkadaşım dahil olmak üzere geçen yıldan beri toplam 6 tane ördüm.. beğenilerinize sunulur..


TURUNCU UYDURUK PATİK

Modelini kendim uydurduğum 10marifet'teki arkadaşlarımın havuca benzettiği turuncu patiğim..

İPLERİ DEĞERLENDİRELİM

Evde örgülerinizden artan ipleriniz varsa bu şekilde değerlendirebilirsiniz..


yalnız ardıç'tan kar manzaraları

dün sabah babam şehre 9km. uzaklıktaki bağımıza gitti ve bize getirdiği manzaralar böyleydi.. şehirde bir yandan ağaçlar çiçek açarken ordaki bu manzara beni büyüledi, hele de bu kış doğru dürüst kar görmemişken..









12 Mart 2009 Perşembe

YENİDEN..


hem milyarlarca yıldır süregelen tarihin devamı,
hem hergün yepyeni bir başlangıç gibi..
gündoğumu gibi..
eskiyelim ama bitmeyelim..

yeni bir merhaba olsun bu selamım.. yeni bir başlangıç.. eskileri silmeden, unutmadan..